'En iyi ilaç,insanlara ilaca nasıl ihtiyaçları olmayacağını öğretmektir.'
Yıllar önce gittiğim bir konserinde Sezen Aksu orkestra arkadaşlarıyla arasındaki muhabbetin güzelliğini anlatırken seyircilere 'Aman ha,gözünüze mukayyet olun!' diyerek gülmüştü nazar değmesinden korktuğunu belirterek.
Aynı şeyden korkan biri olarak bu yazıya başlamadan önce bu söz geldi aklıma birden. :)
Oğlum birkaç gün sonra 4 yaşını bitiriyor.Bir anne olarak belki de bana en mutluluk veren şeylerden biri onu bu yaşa 0 (evet yazıyla sıfır,ne bir kaşık şurup,ne ateş düşürücü ne başka bir şey) ilaçla getirebilmiş olmamdır.Hiçbir tahlil yaptırmamış ve bir kez bile kan aldırmamış olmamız da cabası.Fazla hastalandığını da söylemeyeceğim çok şükür.Birkaç kere en fazla iki gün süren nezle,birkaç sefer ateşlenmesi ve yine ağır ateşli seyreden el-ayak-ağız hastalığı dışında bir hastalığı olmadı.En son doktora 1 yaşındayken gitmişti.Bir daha da gitmedi.Bu süre içinde bahsettiğim hastalıkları geçirirken bile doktoru aramışlığım yoktur.Hali hazırda bir doktoru da yok zaten.
Bunun için inanarak uyguladığım şeyler var tabii ki.Uzun uzadıya yazacak vaktim ise yok.Fakat kısaca özetlemeye çalışayım.En önemli nokta ilaçsız bir yaşam olabileceğine,vücudun kendi kendisini iyileştirme kabiliyetine sonsuz bir şekilde inanmak,ilaç dışı rahatlatma yöntemleri hakkında nispeten bilgi sahibi olmak ve modern tıbbın günümüzdeki pratiğine eleştirel bir gözle bakabilmektir.Çocuklarımın sağlığının ve kendi sağlığımın sorumluluğu öncelikle bana ait,herhangi bir doktora değil.Bu konuda durduğumuz nokta burası olabilirse eğer,herhangi bir hastalık karşısında tavrımız da son derece soğukkanlı olabiliyor.İşin püf noktası bu bana kalırsa.
Bu temelin dışında,düzenli beslenmesine ve uyumasına son derece dikkat ettiğimi söyleyebilirim.Özellikle son bir senedir kendisi meyve,yemiş ve çiğ sebze ağırlıklı besleniyor.Karışmıyor,saygı duyuyorum.Bolca badem sütü tüketiyor.İnek sütü hiç içmedi.Bu konuda görüşler farklı olsa da kendim yeterli araştırmayı yaptığıma inandığımdan beri,bunun hastalanmamakta önemli bir etken olduğuna inancım son derece kuvvetli.İlgileniyorsanız inek sütünün,hele hele pastörizasyon vb. işlemlerden geçmiş sütün zararını lütfen kendiniz araştırın.
Bebekliğinden beri -kışın en soğuk havalar da dahil- dışarı çıkmadığımız gün olmadı.Kışın evde kalorifer yaktığımız zamanlar bile sınırlıdır.Sadece soğuk kırılsın diye bir müddet yakar,sonra kapatırız.Evin sıcaklığı 22 derecenin üstüne çıkmaz.
Soğuktan,tozdan,topraktan yani doğal olan hiçbir şeyden sakınmam fakat kimyasallardan olabildiğince uzak dururum.
Ateşi severim.Asla müdahale etmem.Müdahale etmemek bir yana ölçmem bile.Kaçsa kaç,önemi yok nasılsa. :) Ateş bir hastalık değildir,vücudun hastalıkla başa çıkma yöntemidir. 'Give me a fever and i can cure the child.' demiş Hipokrat bile.Yani 'Bana ateş verin ki çocuğu tedavi edebileyim.'
Bağışıklığı destekleyen yaşam tarzımızın yanında huzurlu,sevgi dolu ve duygularını ifade edebilmesinin desteklendiği aile ortamı,şefkatli dokunuşlar,bol bol sarılışlar da önemli elbet.Yaz kış güneşten azami faydalanmak,asla güneşten koruyucu krem kullanmamak,kışın vücudunun elektriğini alması için şifalı olduğuna inandığım tuzlu su banyoları da son anda aklıma gelenler.
İnsanın içselleştirdiği bir inanışı ve yaşam tarzını anlatması zor aslında.Elimden geldiğince ifade etmeye çalıştım yine de.Darısı kızımın da başına diyeyim.
Bu sene kreşe başladı.Kreşle beraber hastalıkların da başlayacağı söylenir hep,bakalım yaşayıp göreceğiz.Desteğin dozunu arttırmayı planlıyorum sadece.Çocukluk çağı hastalıklarından korkumuz yok evelallah.
Daha kötüleri de bütün çocuklardan uzak dursun zaten...