27 Mayıs 2011 Cuma

Bezsiz Bebek


Eren geçtiğimiz aylarda Çin'e gitmişti.Döndüğünde izlenimlerini anlatırken bebeklerin hiçbirinin bezlenmediğinden bahsetti.Bütün bebeklerin popolarını açıkta bırakan,ağ kısmı yırtık bir tür pantolon giydiğini;tuvaletleri geldiğinde de annelerinin buldukları en yakın yere tutarak tuvaletlerini yaptırdığını anlattı.

Akabindeki birkaç gün içinde ne zamandır hakkında çok şey duyduğum ve merak ettiğim 'Bezsiz Bebek' kitabı çıktı karşıma.

Bugüne kadar Ali'ye dair en büyük pişmanlıklarımdan birisi de hazır bez kullanmak oldu.Hem doğaya bu kadar atık bırakarak zarar verdiğimi hem de kanserojen kimyasallarla dolu bir bezi 24 saat bebeğimin tenine değdirmiş olduğumu düşünmek bile istemiyorum artık.İkinci çocukta niyetim,yıkanabilir bezlerle başlayıp,en geç 6 aylıktan itibaren de tuvaleti geldiğinde lazımlığa/tuvalete tutmaktır.Bez firmalarının sonsuz desteğiyle(!), uzmanların '2 yaşından önce tuvalet eğitimine başlamayın sakın!' tavsiyelerini bir kenara bırakmanızı tavsiye edebilirim sizlere de.Zira bebekken tuvaleti gündelik hayatın bir rutini haline getirmek,en basitinden ve kolayından bir tuvalet alışkanlığı olur,tuvalet eğitimi değil.

''Tuvalet ihtiyacı,tıpkı yeme,içme ve uyuma gibi doğuştan gelir.Bebekler konuşamasalar da ihtiyaçlarını belli ederler.Yemek,uyku,ilgi gibi taleplerini nasıl belli ediyorlarsa tuvalet ihtiyaçları için de bazı işaretler verirler.Önemli olan bunları anlayabilmektir.

Bizler bebek bezlerini bebeklik devresinin ayrılmaz bir parçası olarak düşünmeye o kadar alışmışız ki,bezsiz bir bebek düşüncesi bize son derece garip gelmektedir.İki veya üç yaşındaki çocuğunuzu bu bezlerden kurtarmak adına birçok tavsiye bulunmaktadir.Şimdilerde moda olan yöntem ise çocuğunuzun 'hazır' olana kadar beklemesine izin vermek.Bunun sonucunda,çoğu ebeveyn gün geçtikçe kendisini çocukları ile sıkı bir mücadelenin içinde buluyor.Bunun sebebi ise ebeveynlerin,çok can alıcı olan bir fırsatı daha önceden değerlendirmemiş olmalarıdır.Ne gariptir ki aslında toplumumuz,bir çocuktan belli bir kuralı değiştirmesini ve doğumundan itibaren tuvalet olarak kullanmaya alıştığı bezi terk etmesini bekliyor.

İster inanın ister inanmayın,çocuğunuz altı bezli bir şekilde temizlenmek isteyen bir yapıda yaratılmadı.Onlar için kirli bir halde dolaşmak fıtri ve hoş bir duygu değildir.Çünkü onlar tuvalet ihtiyaçlarını hissedebilecek algılamaya sahip bir şekilde doğarlar.Daha yeni doğmuş bir bebek bile,tuvalet öncesinde ve esnasında işaretler verecektir.

Tuvalet iletişimi yöntemi Çin,Hindistan,Grönland,Rusya,Afrika,Güney Amerika ve Asya olmak üzere en az 75 ülkede uygulanmaktadır.''

İnsanın doğasında altına yapıp üstüne oturmak yoktur kısaca,bunda herkes hemfikirdir herhalde?Mesele çocuğa tuvalet eğitimi vermekte değil,o eğitimi aslında kendimize verebilmekte.

Çocuğumuzu 'okuyabilmek'te....



12 Mayıs 2011 Perşembe

The Baby Book

Dr.Sears ve eşi Martha Sears tarafından yazılan The Baby Book,gelmiş geçmiş bütün bebek bakımı kitaplarının en iyisi bence ve yerini de daha uzun yıllar boyunca koruyacağa benziyor.Bebek veya çocuk olan her evde mutlaka bulunması gereken bu kitap 767 sayfalık bir başyapıt.

'Attachment Parenting' kavramını günümüze taşıyan ve uygulanması hakkında yol gösteren Dr.Sears'ın bu kitabında sorduğunuz herhangi bir soruya cevap bulamamanız imkansız gibi görünüyor.

Bana göre tek olumsuz tarafı konvansiyonel tıptan taviz vermemesi-ki bu birçok insan için olumsuz bir nokta değildir ve kendisi bir tıp doktoru olduğu için çoğu tıp doktoru gibi doğasına uygun davranmaktadır-fakat çok şükür doğal ve holistik tedavi yöntemlerine öncelik veren diğer doktorların ( Neustaedter gibi) kitaplarıyla bu olumsuzluğu dengeliyorum.


'Keeping your baby healthy' bölümünden kısa bir alıntı yapmak istiyorum,çok hoşuma giden...

(Zamansızlıktan dolayı çeviremedim,ama isteyen olursa yardımcı olmaya çalışırım.)


Becoming Dr.Mom and Dr. Dad

One of the most intuitive parents in my practice was a totally blind mother,Nancy.Because she could not see her baby,she went completely by sound and feel.Her baby got various skin rashes that caused her frequent my office.Early in our rash-diagnosing challenge,Nancy brought her baby Eric in for a rash I couldn't see.But mother said,'I feel it.' Sure enough the next day I could see it.Another intuitive mother told me that she could detect when her baby's throat was hurting because 'I can feel she sucks differently.' And another attachment mother once told me how she could tell her baby was beginning an ear infection because her baby did not want to put her head down and breastfeed on that side.This deep sensitivity to their babies earn these mothers an honorary degree of Dr.Mom.

Attached mothers and trusting babies help the doctor,too.Over the years of examining well and sick babies I have noticed that babies who are the product of responsive parenting radiate an attitude of trust,especially when they are ill.They are so used to getting their needs met that when they are ill,they trust that the doctor will make them well.They protest less during examinations,resulting in less wear and tear on the doctor and the baby.It seems that these babies operate from some inner trust that tells them that the doctor who puts a stick in their mouth,pokes their tummy,and shines the light in their ear is really on their side.And baby's cooperative trust helps the doctor make a more accurate diagnosis.For example,a screaming baby can cause a reddened eardrum and a confusing ear exam.

A close parent-infant attachment makes it easier for parents to care for the sick child.Many illnessses in infancy fall into the category of 'I don't know what's wrong with your baby,so let's wait a day or two and see what changes occur.' Take for the example the baby who has a fever of unknown origin.In this case I tell the parents that I suspect that this is just a harmless virus and their baby will get better in a few days,but 'call me if the symptoms change.' That last admonition is loaded.I am,in effect,releasing the sick baby to Dr.Mom and Dr.Dad and trusting that they will report back if their baby's condition worsens.But what are the credentials of these home doctors?They are sensitive to their baby,they can read their baby's cues,and they have such an intuitive feel for their baby that they almost hurt where their baby hurts.This sick baby is in good hands.


Aslında bu yazının üstüne yazacaklarım başlı başına bir hatta birkaç yazı konusu olur ama anlayanların zaten anladığını,anlamayanlara da ne kadar yazarsam yazayım anlatamayacağımı bildiğim için kısa bir cümleyle bitireyim en iyisi.

Hem kendi vücudumuzu hem çocuğumuzun vücudunu en az bu örneklerdeki kadar iyi okuyabilmemiz dileğiyle...


11 Mayıs 2011 Çarşamba

Doula eğitimi




İstanbul'da yaşamadığım için hayıflandığım nadir anlardan biri de bu eğitimin ilanını gördüğüm andı.Ne zamandır istediğim ve beklediğim şeydi doula eğitimi.Fakat kurs programı beni biraz düşündürmedi değil.10 ay sürecek eğitim,Kasım-Nisan arasındaki aylarda ayda bir gün yerine en az 2 gün olarak planlansaydı,eğitim süresinde olacak kısalma en azından şehir dışından katılacaklara bir kolaylık sağlamış olurdu.Kendilerine mail attım,detaylı kurs programını beklemekteyim.



Bir de 'doğuma hazırlık eğitmenliği' eğitimi var.Yarı zamanlı bir iş olduğu için İstanbul'da yaşama şartını zaten baştan gerektiriyor,hükmen mağlubum anlaşılacağı üzere.





Amazon'dan almıştım yukarıdaki DVD'yi.Birkaç ay önce izledim.'Doula'ların eşlik ettiği birkaç doğum var içerisinde.Fikir vermesi açısından izlenebilir.



Doğal doğum en az benim kadar heyecanlandırıyorsa sizi de ve bu doğumların bir parçası olmak istiyorsanız,belki siz de bu fırsatları değerlendirmek istersiniz diye düşündüm ve haber vereyim dedim.









1 Mayıs 2011 Pazar

Çocuklarda yeme sorunu

Pınar Hanım'ın bu haftaki listelerle beraber gönderdiği yazısını paylaşmadan duramadım.'Çocuğum yemek yemiyor.' diyen her anne baba şapkasını önüne koyup düşünmelidir nerede hata yaptığını.Herhangi bir canlının yemek yememesi doğaya aykırı olduğuna göre,böyle bir şey fizyolojik rahatsızlıklar haricinde mümkün olamayacağına göre,hatayı önce kendimizde aramalıyız.


''Çocuklara beslenme alışkanlığı kazandırmada hatalar yaptığımızı düşünüyorum. Reçetelerle besliyoruz onları... Saatli programlar yapıyoruz. Kendimizi kastıkça kasarken çocuklarda yemekten nefret etme duygusu yaratıyoruz. Acıkmadan yemeye zorluyoruz mesela... Savaşa çeviriyoruz tüm öğünleri, sonra da ödüllendirme için haftada bir, ayda bir... ne denli seyrek olursa olsun fast food sunuyoruz onlara.

Köydeki çocuklara bakıyorum... Hepsinin boyu posu yerinde, obeziteden eser yok, yemek seçmiyorlar, gribal hastalıklara karşı dirençleri çok çok yüksek, kafaları iyi çalışıyor. Cin gibi hepsi :)

Beslenme alışkanlıklarına bakıyorum. Üç öğünü de evde yiyorlar. Ev yemeklerini ''gerçekten'' seviyorlar.

Çocuklar, memeden kesilir kesilmez aileleri ile aynı sofraya oturuyor burada. Özel yemekler yapılmıyor onlar için. Katkısız, mis gibi köy ekmeğini soğanlı salatanın suyuna, çorbaya, sofrada ne yemek varsa ona bandıra bandıra çocuklara veriyorlar. Yoğurdun üzerine pekmez döküp ayrı bir çanakta getiriyorlar sofraya gaz yapmaması için. Akşamları yatmadan önce bir miktar pirinci havanda dövüp yeni sağılmış süt ile muhallebi yapıyorlar. Minicik çocuklar gün içinde ellerinde bir elma, yarım portakal, bir havuç, tereyağlı bir dilim ekmek ile geziyorlar. Sıkça çiğ pırasa, çiğ patlıcan, bir tanecik taze fasulye, fırında köze gömülmüş bir patates ya da bir yeşil biberle görüyorum onları.

2-3 yaşında bir çocuk, elinde kaşık, karnı acıkmış şekilde ailesi ile sofraya oturuyor ve önüne ne koyulursa hiç seçmeden yiyor. Çocuğun yeme sorunu yok, gaz sorunu yok, alerji sorunu yok, bronşit yok, grip yok... Zekaları başta da söylediğim gibi, ''maşallah'' dersiniz. Fast Food'un ne olduğunu bile bilmiyorlar. Ben, İpek'te birazcık hata yaptım. Fast Food'un ne olduğunu biliyor ve çok seyrek de olsa giriyoruz Mc Donald's a falan... Arada bir köydeki çocuklara da getirip dağıtıyorum oradan bir şeyler İpek'in zoruyla... Kesinlikle zevk almıyorlar bunları yemekten. Hiç de doymuyorlar... İstedikleri varsa yoksa sulu yemek!

Kendi unları, kendi tereyağı, kendi pekmezi, kendi yoğurdu, her türlü sebzesi, domatesi, zeytini, zeytinyağı olan bir aile markete bile gitmiyor buralarda. En fazla senede birkaç kez... O da ya çamaşır deterjanı almak ya da kırılan çay bardaklarını yenilemek için...

Çocuklara gerçek bir beslenme alışkanlığı kazandırın ne olur... Fast Food'u kesinlikle tattırmayın, bilmesin. İki eliniz kanda olsa bile evde yemek yapın. Sofra düzenini, aile ile birlikte sofraya oturmayı öğretin. Yemek hazırlarken ona da mutfakta bir vazife verin. Bezelyeleri ayıklasın mesela, pişen yemeğin kavrulan soğanın kokusunu sevsin. Yuva, ev, aile gibi gelenekleri benimsesin. Pişirenin emeğine saygı duymayı, ''eline sağlık'' demeyi öğrenerek yetişsin. Bir yaşını geçen çocuk her şeyi yer. Yemelidir de... Önemli olan tek şey yediğinin gerçek gıda olması. Gerisi boş :) ''



Çocuklarda değil yeme sorunu,sorun bizde...Hem davranışlarımızda hem zihnimizde.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...