23 Haziran 2014 Pazartesi
İşin sırrı ne diye sorsalar
Üç sene önce üçüncü evlilik yıldönümümüzde yazdığım şu yazının,üç sene sonra da geçerliliğini kelimesi kelimesine koruyor olduğunu görmek bana bu kısa yazının ilhamını verdi.
'İşin sırrı ne diye sorsalar...' lafın gelişi tabii.Kimsenin sorduğundan veya soracağından değil de,daha ziyade tarihe not düşmek,kendime ilerde hatırlatabilmek amacıyla yazacaklarımın girizgâhı olarak uygun geldi sadece.
Evet işin sırrını sorsalar birbirimizin hapishanesi değil,alternatifi olmak derim.
Birbirimizin seçeneksizliği değil,tercihi olmak derim.
Belli bir yaşa gelmiş ve iki çocuk sahibi olmuş olmamız bile,kendimizi bir an bile bu evliliğe mahkûmmuşuz gibi hissettirmiyor.
'Zorunda' hissettirmiyor.
Çünkü bu evlilik ne onun kişisel tarihinin sonu ne de benimkinin.
Başka 'seçenek'ler de olabilir ikimizin de çevresinde ama bizim birbirimizi tercih ediyor olmamızdaki birçok sebebe hep yenilerini eklemeye uğraşıyor olmamız derim.
Tercih edilmekte olduğumuz bilinciyle ayağımızı denk almamız derim.
'Sevgili ruhu'nu koruyabilmek kısaca,tam anlatabildim mi bilmiyorum...
Bir gün bile,evlenmekle özgürlüğümüzün kısıtlandığını hissetmedik,hissettirmedik birbirimize.
Aksine daha da özgürleştik.
'Nasıl oluyor?' demeyin.Oluyor işte.
Çünkü senin kendine taktığın zincirleri kıran biri var karşında,kendine taktığın kilitleri açan.Hep 'Sen yaparsın!' diyen.
Biriktirmemek derim.Biriktirme ki her güne ilk günlerin tazeliği ve hevesiyle uyanabilesin.
Karşındakinin olmak istediği her ne ise,yaşamak istediği nasıl bir hayat ise bunun gerçekleşmesi için samimiyetle ve koşulsuz olarak ona omuz vermek derim bir de.
İşin sırrı bunlar.
Diyeceklerim bu kadar.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)