23 Şubat 2011 Çarşamba

Bebek ve uyku! Neymiş yahu!?


Bu konuda uzun uzun yazacak değilim. Fazlasıyla yazılıp çiziliyor çünkü.Hatta kendi düşüncelerini ve çeşitli kaynaklardan derlediklerini çok güzel bir araya toplayarak yazdı Işıl geçenlerde.Birinci bölümü burada,ikinci bölümü burada.

Ben çocuk yetiştirme konusunda bilimsel çalışmalara kulak asmayanlardanım. Evet çok kitap okumuşluğum vardır bu konuda ama okuduğum kitaplar hep bana unuttuğum iç sesimi yeniden hatırlatmaya yardımcı olacak kitaplardı. Önce şöyle bir göz gezdiririm,’kalp’ten ve ‘sevgi’den öte bir ‘yöntem’ öneriyorsa kapatır kaldırırım. Aslında böyle kapatıp kaldırdığım kitap çok olmadı çünkü satın almadan önce hep bilinçli ve bana ‘uyacak’ kitaplar seçtim.

Bütün okuduklarımı iç sesimi duymama yardımcı olmaları için okudum, iyi ki de okumuşum. Aslında olayı akışına, kalbimize ve doğaya bırakmak için bir şeyler okumak saçma geliyor kulağa biliyorum fakat kalbimizin üstüne o kadar çok öğretilen,o kadar çok yalan yanlış bilgi yığılmış durumda ki,her okuduğum kitapla bu birikintiden biraz daha kurtuldum.

Hafifledim. Kendimi buldum. Hem anneliği hem çocuğumu bambaşka bir gözle görür oldum.

Uykusuzluktan her anne kadar nasibimi aldım ben de. Bir seneyi aşkın bir süre ruh gibi dolandım ortalıkta. Kolay günler değildi kabul ediyorum,ki beni tanıyanlar uykuya ne kadar düşkün olduğumu bilirler.

Ama bir gün de bir ‘yöntem’ deneyeyim demedim. Bir gün de ‘sütümü sağıp bırakayım, uyanınca babası içirsin.’ diye düşünmedim. Bunları böyle yapanlara ‘tü kaka’ deme amacıyla söylemiyorum, sadece bu konuda nasıl davrandığımı ve neler düşündüğümü söylemek amacıyla yazıyorum.

Ben Ferber’den anlamam. Tracy de kimmiş? Tanımam.

Böyle yöntemlere ‘Aaa neymiş bir bakayım?’ diye ciddiyetle bile yaklaşamıyorum. Komik geliyor, gülüyorum.

‘Yatır-kaldır’ varmış mesela. Neyin nesi bu? Bunu yaparken bir saniye durup, kendine dışarıdan bir baksa insan ‘Ben napıyorum ya?’ demez mi? Ben olsam derdim.

Hep ıssız bir adada doğurduğumu farz ettim Ali’yi büyütürken. Günümüzün imkanlarını kullanmayı kastetmiyorum tabii ki bunu söylerken; uyutma, emzirme, besleme gibi konulardan bahsediyorum.

Issız bir adada doğurmuş olsam,’Adanın şu köşesine bir yatak yapayım da çocuğum orada uyusun.’ der miydim? Alıp koynuma yatmaz mıydım? Öyle yaptım.

‘Bir yaşından sonra emzirmenin faydası yok, keseyim en iyisi.’ der miydim? Aklıma bile gelmezdi değil mi? Öyle yaptım.

Işıl’ın yazısına yaptığı yorum gibi Esra’nın: 'Açıkça söyleyeyim; çocuğunuz doğduktan sonraki ilk 2 yılı UNUTACAKSINIZ! O kadar. Durumu kabullenip, günü kurtarmaya çalışacaksınız. Şu olmadı, bu olmadı, ne zaman olacak, neden olmadı, şimdi uyumazsa sonra nolur.. gibi şeylerle kafanızı yormayacaksınız. Hepsi geçiyor. Tek yapmaniz gereken beklemek. Elbette günü kurtaracak çareler arayacak insan, uykusuzluk yorgunluk insani çileden çıkariyor ama çözüm diye önümüze sunulanlar ne kadar samimi, dostane, anne ve bebek dostu çözümler, ona da bakmak lazim...'

Aşağıdaki gibi bir uzman (!) yorumu okudum geçenlerde bu konuda yazılmış bir yazıda:

'Çocuk gelişiminin basamaklarını inceleyecek olursak ilk aylarda anne bebeğini evet her ağladığında kucağına almalı, ten temasının önemli olduğu özellikle ilk 3 ay bebek anneyle yakın ilişki kurmalı. Ancak 4. aydan itibaren bebeği artık kendi yatağına ve kendi odasına almakta hiç bir sakınca yoktur ayrıca alınmalıdır da. Ta ki 7.8. aylara kadar. Bu aylar bebeğin obje devamlılığı kavramını kazanmaya başladığı dönem olduğu için bebek ağladığı zaman anneyi ya da babayı göremezse kalıcı korkular oluşabilir. Ancak bu demek değildir ki ağladığında bebeğimizi yanımıza alıp sabaha kadar yatalım. Başarılı bir şekilde bebeğinizi kendi yatağında uyumaya alıştırmışsanız 12. ay'a kadar çok şanslısınız. Çünkü artık inat ve ben merkez dönemi başlayacağı için 13 ay sonrasında bu her geçen gün zorlaşacaktır. Peki 1 yaşından sonra bebeğimizle uyumanın zararları nedir:
Anne baba yanında uyumaya alışmış bir çocuk anneye babaya daha bağımlı, daha özgüveni düşük, daha korumaya ihtiyaç duyan bir kişilik geliştirecektir . Hayatımızın bizlere ne getireceği belli olmuyor, öyle ki bir gün aniden iş gereği yurt dışına çıkmanız ya da sağlık nedenlerinden dolayı hastanede kalmanız gerekebilir, bunun olmayacağını da malesef kimse garanti edemez. Peki o güne kadar güzel güzel koyun koyuna uyuduğunuz, mis kokulu bebeğiniz o gece ne yapacak??? Her geçen gün bu ve benzeri nedenlerden dolayı travma geçiren, konuşmada gerileyen ya da bir anlık korku sonucu kekelemeye başlayan çocuklarımızın sayısı gün geçtikçe artmaktadır. Bizler asla bebeğinizle uyumayın demiyoruz, tabiki onunla uyuduğunuz muhteşem geceleriniz olsun ancak çocuğa burası anne babanın yatağı, çocuklar anne babanın yanında yatmazlar kültürünü benimsetmeli hatta zaman zaman bir gece bile olsa anneanne ya da babaanneye bırakılmalıdır ki sizsiz geçirebileceği bir gece onu çok etkilemesin.'

Güler misin ağlar mısın? Bu mantıkla çocuk mu yetiştirilir? Sadece uyku konusunda mı çekecek çocuğumuz bir gün ayrılmak zorunda kalırsak bunun acısını? O zaman yemeğini de annesi yedirmesin, annesi oyun da oynamasın,sevgisini de göstermesin. Bir gün bize bir şey olursa diye doğurmayalım madem, olsun bitsin!

Bir çocuk doğurmak, yetiştirmek böyle ‘ay’ hesaplarının çok ötesinde bir şeydir.Kendimiz bir ritm tutturmaya kalkarsak doğanın ritmini bozarız çünkü.

‘Geldiği gibi almak’ çok mu zor? Çok mu zor akıntıya karşı koymaktansa, kendimizi onun akıntısına bırakmak?

İnsanoğlunun doğadan, doğasından kopması ne çok kişiye kazanç kapısı sağlıyor, öyle değil mi? Bir düşünün. Bırakın psikoloğunu,uzmanını,bir düşünün bebek endüstrisinin geldiği noktayı.Onların kazancı insanoğlunun kaybı oluyor ama,hala ve git gide,farkında değil mi kimse?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...