20 Şubat 2011 Pazar

Ege'de hayat




İpek Hanım Çiftliği'nin sahibi Pınar Hanım her pazar akşamı o haftanın listesini gönderirken çok da güzel şeyler yazar beraberinde.Oralardan haber verir,planlarından bahseder.Bu haftaki yazısını paylaşmak istedim.İşte bu kadar basit ve doğal bir hayat benim istediğim de...

''Her yemekleri zeytinyağlı'' da... fazlası var :) Yazmak istedim bu hafta buralarda hayat nasıl...
Sabah 6'da mutlaka uyanıyorsunuz her şeyden önce. Işıklar yanıyor, çay konuluyor. Sabah sabah yufka açılmıyor elbette ama her ev kendi ekmeğini yaptığı için sobaların üzerinde dilim dilim ekmek kızarıyor. Kahvaltı şunları mutlaka içeriyor:

Keş. Kesik diye de bilinir. Yoğurt suyunun kestirilmesi ile yapılan yağsız bir tür çökelek... Üzerine bol zeytinyağı ve pul biber atıldıktan sonra baş köşeye yerleştiriliyor.

Tereyağı. Olmazsa olmaz... Ekmek dilimleri sıcakken kocaman parçalar emdiriliyor.

Kırma zeytin, bol nar ekşisi ile...

Yeşil biber, kıyılmış maydanoz ve domates. Bu üçü harmanlanıyor. Yağ, tuz, limon... Hepsinin yanına çay... Sütü asla içmiyorlar. Sağılan süt yoğurt olmak üzere bakır kazanlarda kaynıyor o ara. Kahvaltıdan sonra çocuklar okul yoluna çıkıyor. Anne babalar tarla, zeytinlik, ağaç budama, ot yolma, çapa, kestane derken öğleni ediyorlar. Öğlen yemeğini tarlada, zeytinlikte geçiştiren pek az. Mutlaka eve dönüyorlar. Hızlıca pişen bir menemen ya da ot kavurması... Yanında koca bir tas yoğurt, cacık veya ayran... Bu saatte ekmek yemiyorlar çünkü karınları çok dolarsa çalışmak zorlaşıyor. Hafif atlatılıyor yemek.

Evin erkeği tarlaya dönüp kalan kırık - kırpık işleri toparlarken kadınlar inekleri gütmeye çıkıyor. O tepe senin bu tepe benim üç saat kesintisiz gezinti :) Eve dönüş saati 4 - 5 arası... Hayvanlar ahıra bağlanıyor, kuru ot, saman, şalgam, karnabahar kökü konuluyor önlerine. İkinci sağım başlıyor. Bir saat kadar da o iş oyalar. Sonra ikinci parti süt kaynamaya başlıyor. Akşam yemeği hazırlamak için mutfağa geçiliyor.

Akşam yemekleri oldukça dolu... Zeytinyağında sebze kızartması, cevizli kesme makarna gibi ''ağır topların'' yanında mutlaka ıspanak, enginar gibi bir sebze olur. Koca çanak yoğurt hiç ihmal edilmez. Mevsim salatası ile birlikte en az dört çeşitlik akşam yemeği saat 7 olduğunda bitiyor. Sobada demlenen çaylar, komşu ziyaretleri başlıyor. Komşu ziyareti demek dizi seyrederken bolca meyve, kuru incir, kabuklu cevizi patlayana kadar yemek demek :) Ara sıra tatlı... Hamur tatlılarını bayramlar haricinde yemiyorlar pek. Mis gibi yoğurttan içine bol portakal kabuğu rendelenmiş sütlaç şu ara revaçta :) Komşular karşılıklı laklak yapıp dizileri de yarıda bıraktıktan sonra dokuz buçuk gibi yatağa giriyor herkes. Ege güzel, Ege'de hayat güzel. Her şey yolunda yani :)

Aydın tüm Ege'nin, Nazilli ise Aydın'ın incisi. Onlarca dağ köyü ile tarımın neredeyse %80'i yaylada yapılıyor. Mucizeler yaratan, Herodotos'un ''ölümsüzlük şehri'' dediği bir yöre burası. Ufacık tepelerini ikiye ayırsanız pasta gibi açılır. Bir gram taş yok. Sularında kurşun yok, tek bir zararlı maden yatağı yok. Tüm Türkiye'nin en kaliteli su kaynakları bu dağlarda. Sanayi neredeyse sıfır... Bir tek, başarısıyla övündüğümüz Uğur Soğutma Fabrikası... Hepsi bu. Cüzi miktarda araba, sıfır hava kirliliği... Tarlaların pek çoğunun yanından bir kez olsun araç geçmemiştir. Bir kez bile egzoz dumanı görmemiştir sebzeler... Eğer GDO'lu tohum denen illeti tüm Anadolu gibi buraya da musallat etmeselerdi Nazilli tek başına dünyanın en kaliteli, en ekolojik mahsülünü üretebilirdi. Nüfusun tamamı kurdun, kuşun, böceğin, çiçeğin, mantarın, ağacın dilinden anlar. Kuşaklarca sağlıklı, kuşaklarca çiftçidirler. Ölmez insanlar deseniz yeridir. Beş kuşağı bir arada çalışırken görmek sadece burada mümkün herhalde. Yüz yaşındaki dede bayırlarda sıçraya sıçraya evine gider, ekmeğini pişirir, çamaşırlarını elinde yıkar, her sohbete katılır. Alışıyorsunuz bu görüntüye şaşırmamaya :) Akdeniz Üniversitesi Gerontoloji Bölümü yıllardır Nazilli'de boş yere araştırma yapmıyor :)

Tanrılar'ın torpil geçtiği bir yörenin minik bir köyünde, elimden gelenin en iyisini, en doğalını yapmaya çalışarak yaşıyor ve sizinle paylaşıyorum uzun zamandır. Çocuklar adına gelen teşekkür mektupları masamın en özel yerinde birikiyor. Ne mutlu az da olsa payım olduğunu bilmek... Ne mutlu bunları yazabilmek... ''


Bir de geçenlerde şunu yazmıştı:

''Bubaaaa'' diye bağırmış çocuk. ''Darnaya iki ineeğlen bi Giritli girmiş otları yiyolaaaa! Napem, kovem mi bunnarı?''

''Lenn oğlum ineğğlere boşvee, hayvan onna yee yee doyaa. Sen asıl Giritliyi kovalayıveee. Yeşilliğ ne vaasa hepsini silip süpüürülee valla!''

İyi haftalar herkese!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...