4 Ekim 2010 Pazartesi

Doğadaki son çocuk

''...Doğayla ilişkimizdeki değişim ürkütücü boyutlarda.Daha yakın geçmişte yaz kampı denildiğinde çadırların kurulduğu,orman yürüyüşleri yapılan,bitki ve hayvanlar hakkında bilgi edinilen,hayaletler ya da dağ aslanlarıyla ilgili öykülerin anlatıldığı yerler anlaşılırdı.Bugün karşınıza çıkacak bir 'yaz kampı' büyük olasılıkla ya bir zayıflama kampı ya da bir bilgisayar kampı olacaktır.Yeni kuşak için doğa bir gerçeklikten çok bir soyutlamadır.Yakın zamanlı bir televizyon reklamında;bir dağda nefes kesici güzellikte bir dere boyunca hızla ilerleyen bir dört çeker arazi aracı gösteriliyor;arka koltukta iki çocuk,camların ardındaki manzaraya ve dereye ilgisiz,arabadaki açılır kapanır ekrandan film izliyorlar.

...Bu yoksunluğu gidermeye,yani çocuklarımızla doğa arasındaki zedelenmiş bağı onarmaya ihtiyacımız var;yalnızca estettik ya da vicdani duygularımız nedeniyle değil,aynı zamanda zihinsel,fiziksel ve manevi sağlığımız da buna bağlı olduğu için.Burada aynı zamanda yer kürenin sağlığı da söz konusu.Gençlerin doğaya bakışları ve kendi çocuklarını yetiştirme biçimleri,şehirlerimizin ve evlerimizin tasarımını ve koşullarını,yani günlük yaşamlarımızı da şekillendirecek.


...çocuklarımız televizyonun önüne oturduklarında tepelerine çöküyor ve çıkıp dışarıda oynamalarını istiyoruz.İyi ama nerede?Nasıl?Yeni bir organize spora başlayarak mı?Bazı çocuklar sürekli organize olmayı istemiyor.Hayal güçlerini çalıştırmak istiyorlar;bir su akıntısının onları nereye götüreceğini görmek istiyorlar.


...Amerikalı bir araştırmacı,bir çocuk kuşağının yalnızca iç mekanlarda yetiştirilmenin de ötesinde,küçük yerlere kapatıldığını öne sürüyor.Maryland Üniversitesi'nde hareketbilim profesörü Jane Clark'ın deyimiyle bu 'kutulanmış çocuklar' giderek daha fazla araba oturaklarında,mama sandalyelerinde ve hatta tv izlemek için yapılmış bebek oturaklarında zaman geçiriyor.Dışarı çıktıklarında genellikle,yine bir çeşit kutu olan pusetlere konuyor ve yürüyen ya da koşu yapan anne babalar tarafından itilerek hareket ettiriliyor.Çocuk kutulama işlemi büyük ölçüde güvenlik amacıyla yapılıyor olsa da çocukların uzun vadedeki sağlıkları riske atılıyor.''

TÜBİTAK'ın Popüler Bilim Kitapları serisinden çıkan ve Richard Louv tarafından kaleme alınan Doğadaki Son Çocuk-Çocuklarımızdaki doğa yoksunluğu ve doğanın sağaltıcı gücü , doğadan günbegün kopuşumuzun bedenimize,ruhumuza ne gibi zararlar verdiğini,bu zararların özellikle çocuklar üzerindeki etkisini yapılan birçok araştırmayla çarpıcı bir biçimde ortaya koyuyor.


Doğada oynamanın suç haline gelişinden,doğanın yaratıcılığı nasıl beslediğine,bahçelerin ve ev hayvanlarının sağaltıcı gücünden,şehirlerin nasıl doğallaşacağına ilişkin birçok konu ayrıntılarıyla ele alınıyor.

Ben bu konuyu fazlasıyla önemsiyorum.En basitinden, Ali'yi her gün mutlaka dışarıya çıkarmaya çalışıyorum.Çıkaramazsam-ki 13 aydır bir elin parmaklarını geçmez herhalde çıkmadığımız günler-gün ışığı,güneş ışığından faydalandıramazsam,eli ayağı toprağa çimene değmezse,sanki yaşaması için mutlaka gerekli olan bir ilacı vermeyi unutmuşcasına huzursuz oluyorum.

Kitabın arkasında 'yapabileceğiniz 100 şey' adlı bölümde bir cümle var:''Kötü hava yoktur,yalnızca yanlış kıyafet vardır.'' İşte ne zamandır anlatmak istediğim şey buydu.

Genelleme yapacak olursak havaya çok bağımlı yaşayan bir toplumuz biz.Çok soğuk der çıkmayız,çok sıcak der çıkmayız.Bilmiyorum başka milletlerde havanın nasıl olduğu insanların gündelik hayatını bu kadar etkiliyor mudur?Sanmıyorum.

Bırakalım yağmur altında oynayıversin çocuğumuz bir kere de.Su birikintilerinde zıplasın,akan sularda kağıttan kayığını yüzdürsün.En fazla üşütür biraz,ne çıkar?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...