13 Aralık 2010 Pazartesi

D vitamini



Devam ediyorum:



''D vitamini sağlıklı kemikler ve kalsiyum emilimi için gereklidir.


Anne sütünün D vitamininden yana fakir olduğu sonucuna varmak yanlıştır.Mesele anne sütünün çocuklarımız için bu bakımdan uygun olmadığı değil,emziren annenin yeterli güneş ışığı alıp almadığıdır.Anne de bebek de her gün güneş ışığına çıkmalıdır.Her ne kadar artık güneşfobik bir toplumda yaşıyor olsak da,bunu yapmak oldukça basittir.


D vitamini eksikliğinin güneşi bol olan ülkelerde daha çok görülmesi ise ayrı bir çelişkidir.Bu gerekli ve yararlı maddenin emilimini güneş gözlükleri,güneş kremleri ve koyu renkli camlar engeller.Cildimiz D vitaminini güneşin ultraviyole ışınlarıyla üretir.Güneş gözlüğü taktığımızda,gözlerimiz etrafta fazla ışık olmadığını düşünür ve beyin aracılığıyla cilde ultraviyole ışınları için hazır olması gerektiği mesajını gönderemez.


Vücudunuz yazın güneşten uygun olarak istifade ederek,depolarını kış aylarına taşıyabilir.Sağlıklı güneşlenmek yanmak değildir,cildinizi nazikçe ve yavaşça güneşle buluşturmaktır.Sabahın erken saatleri ve akşam üzerileri tolerans seviyenizin kademeli olarak artmasını sağlar.Herkesin güneş ışığına ihtiyacı vardır.


Sağlıklı kemikler ve dişler sahip olmak D vitaminine bağlıdır.Eksikliği ilerleyen yaşlarda otoimmun rahatsızlıkları ve osteoporoz olarak ortaya çıkar.


Cilt kanserinin en önemli risk faktörü güneş değil,sağlıksız yağ tüketimimizdir.Eğer diyetinizde margarin,kızarmış yağlar vb. yerine doğal yağlar bulunuyorsa bedeniniz cilt kanserine meyilli olmayacaktır.''


Konuyla ilgili La Leche League International'ın görüşü de burada.

Güneşten yana bizim kadar şanslı olmayan çoğu Avrupa ülkesinde bile bebeklere rutin olarak verilmeyen D vitamini, ülkemizde sağlık konusundaki sayısız 'ezber'den biridir.


Bana kalırsa son yıllarda artan cilt kanserinin en büyük nedenlerinden biri de bilinçsizce ve fazlaca tüketilen kozmetik malzemeleridir ki buna güneş koruma kremleri de dahildir.


Geçtiğimiz yaz ne kendime ne de Ali'ye bir damla bile güneş kremi sürmemeyi başarabildim,tatilimizin bir kısmı da teknede geçti,ona rağmen...Sadece öğle saatlerinde güneşe çıkmamaya dikkat ettik.

İlerleyen senelerde öğlen denize gitmeme ya da güneşe çıkmama konusunda sözümü ne derece dinletebilirim bilmiyorum tabii ama o zaman da içeriğinin her maddesini büyüteçle inceleyerek,ne olduğunu araştırarak (bilindik bir markanın 'çocuklar için özel' ürünü olması asla yeterli olmaz) edindiğim bir kremi sürerim.


Benzer görüşleri Daniel Reid'in Detoks isimli kitabında da okumuştum:

''Helyoterapi veya sağaltıcı güneş banyosu için günün en iyi zamanı,güneşin gökyüzünde yavaşça süzüldüğü ve gözlere veya cilde zarar vermediği 10:30'dan önceki veya 15:30'dan sonraki saatlerdir.Günde birkaç kez,20-30 dakikalık seanslar arzulanan sağaltıcı etkileri elde etmek için yeterlidir.Cildinizin ne kadar büyük bir kısmını güneşe maruz bırakırsanız,alacağınız fayda da o oranda artar.Bu,gözler için de geçerlidir.Helyoterapi sırasında güneş gözlüğü takmayın,çünkü gözlük güneşteki faydalı uzun dalga UV frekanslarını filtreler ve oküler-endokrin sistemini harekete geçirip bağışıklık tepkisini harekete geçiren bu frekanslardır.


Bir time-lapse fotoğrafçısı olan John Ott bitkilerin büyüme döngüsünü fotoğrafladığı bir dış mekan projesi sırasında kırılan güneş gözlüklerini yenilemeye fırsat bulamayınca gözlüksüz çalışmaya devam etti ve birkaç hafta sonra yıllardır çektiği ağrılı artritinin hızla iyileşmeye başladığını fark etti.Sonrasında yapılan araştırmalarda,daha önce güneş gözlükleri tarafından bloke edilen UV ışınlarının gözüne girmesiyle hipofiz bezinin hormon salgılamak üzere uyarıldığı ve bu salgılanan hormonların böbreküstü bezlerini,vücudun bu durum için yerleşik reçetesi olan doğal steroidleri üretmek üzere harekete geçirdiği anlaşıldı.''

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...